14 Temmuz 2009 Salı

semt hikayeleri: ofansif orta saha

tekrardan kırmızı-beyaz formayı giymenin heyecanı içinde çantamı sırtıma almış kulüp binasına doğru yol almaktaydım.kulüp binası derken hastane içerisinde bulunan içinde onlarca odanın bulunduğu bekar evi kompleksi tarzı bir yerden bahsediyoruz zira lig 2.küme haliyle takımda amatördü.odaya girdiğimde yılmaz hocanın makam koltuğunun değiştiğini farkettim.
-selamünaleyküm dedim.
-hoşgeldin.cevabını aldım...
hoca'nın:
-bu yeni takım arkadaşınız.
demesi bir an herşeyin eskisi gibi olmadığı,zamanla birlikte birçok şeyin değiştiği gerçeğini gösteriyordu.kanımca bir ben birde sezon sonu ülkesine gidip zamanında dönmeyen brezilyalılar bu şekilde karşılanıyordu,lakin benim gidişim baya bir uzun sürmüştü.içerideki yeni yetme topçuların bana içten içe rakip gözüyle bakması yüzlerinde ki "tipiği s.ktğimin" bakışıyla açığa çıkıyordu... "hepimizin amacı takımı layık olduğu yere getirmek" , "forma savaşı takımın yararına olacaktır" hatta "yuvama döndüğüm için çok mutluyum" gibi futbolcu jargonundan kalıplaşmış bir iki cümle kurmak istedim lakin ortamda oluşan hava bu coşkumun yitip gitmesine neden olmuştu.çetin bir forma savaşı olacaktı belli ki...
uzun zaman sonra gerçekleşen ilk idman öncesi dağıtılan ve üzerinde "ves elektronik" yazan tişörtlerden almaya bile çekinir hale gelmiştim.takımda tanıdığım tek kişi olan osman'ın:
-al oğlum niye bakıyosun?
sözlerine,
-çocuklar alsın bi oğlum biz yabancı değiliz...
tarzı,ağzımdan belirli belirsiz bir şekilde çıkıveren bu cümleler osmanın gülmesine neden olmuştu.
-al oğlum bunlar harbi penye yatarken falan hiç terletmiyor.
demesiyle osmanın takımın en eskisi olmasına rağmen neden hala kaptan olamadığı düşüncesi kafamda şekillenmiş,taşlar yerine oturmuştu...

***
hocanın idman boyunca bana karşı takındığı tavır canımı bir hayli sıkmıştı.gözüne girmek için elimden geleni yapmama rağmen bir türlü ağzından bana "aaferinnn","bırravooo" gibi yankı yapacak seviyede yüksek sesle gaza getirici kelimeler dökülmüyordu ama bunun sadece bana yapılması canımı bir hayli sıkmıştı,bir yandan lastiği gevşeyen şortumu kontrol ederken bir yandan var gücümle çalışıyordum ancak yıllar sonra hocanın gözüne girmek kolay olmamıştı.
idmanlarda ki bu güç durum kadroya girememe ile devam ediyor maçlarda zoraki bulunma soyunma odasında eşyaların başında bekleme gibi tırt görevlerle takımın neşe kaynağı malzemecisi olma yolunda taçlanmıştı.bıyık bırakma isteğide malzemecilikle bünyede önlenemez bir hal almıştı...
kısa bir süre sonra takımdan ikinci kez ayrılmaya karar vermiştim.bu kararımı evdekilere "hoca bana taktı" kalıbıyla açıklama düşüncesindeydim.çok ısrar edilirse duygusal insanlar olduğumuzdan dem vurup arjantin ve brezilya örnekleriyle kırılgan ve hassas yanımı,kulüpten sessiz sedasız ayrılmamda makul bir sebepmiş gibi gösterecektim.bu kararımda şüphesiz hocanın takıma harçlık dağıtırken beni es geçmesi de etkili olmuştu.ofansif orta saha oyuncusunun bu denli yalnızlığa itildiği bir kulüp daha yoktur arkadaş!...
bir kaç gün sonra takımı bıraktığım hatta terkettiğim anlaşılmış yılmaz hoca arkamdan ves elektronik yazılı tişörtü alması için eve osmanı yollamıştı.ipler kopmuştu yani...
kulübe bir daha geri dönmemek üzere ayrıldım,futbola olan tutkum kah halı sahada,kah televizyon karşısında,kah bir gelir kapısı olarak iddaa bayilerinde devam ediyordu.akıbetimi soranlara "kısmet değilmiş" "belki de benim için hayrlısı budur" zoraki kaderciliğiyle cevaplar veriyordum.

Hiç yorum yok: